Sözleşme, belirli bir hukuki sonucu doğurmaya yönelik, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarından oluşan hukuki muameledir. Her sözleşme ifa edilmek amacıyla akdedilir. Türk hukukundaki sözleşmeye bağlılık ilkesi gereğince sözleşme koşulları sözleşme imzalandıktan sonra borçlu aleyhine değişmiş, edimler arasındaki denge sonradan çıkan olaylar nedeni ile bozulmuş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Bu durum hukukumuzda kabul edilen ahde vefa ilkesinin bir görünümüdür. Ancak bu katı bir şekilde uygulanan bir ilke değildir. Zira borçlunun kusurundan kaynaklanmayan nedenlerden dolayı yüklendiği edimi aynen ifa etmesini beklemek hem dürüstlük kuralına hem de hakkaniyete aykırı olur. Bir yanda ahde vefa ilkesi varken diğer yanda hakkaniyet ve dürüstlük kuralı vardır. Birbirine aykırı bu iki ilke TBK madde 138’de düzenlenmiş olan sözleşmenin uyarlanması kurumuyla bağdaştırılabilir. Sözleşmenin yeniden uyarlanması yoluna gitmek kanunda belli şartların varlığına bağlı olarak gerçekleşir.

Öncelikle sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen veya öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. Bu olağanüstü durumlara harp, ülkeyi sarsan ciddi ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki ani ve aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi örnek verilebilir. Bir örnek verecek olursak; son zamanlarda enflasyon grafiğindeki ani ve aşırı yükselmelerden dolayı Türk lirasının değer kaybetmesi birçok borçlunun edimini ifasında zorlanmasına neden olmuştur. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin E. 2013/16898 K. 2014/18895 T.13.06.2014 sayılı kararının gerekçesinde de belirtildiği üzere dövizle borçlanmalarda uyarlama istenebileceği ve mahkemece, dövizle borçlanmalarda Türk lirasının değer kaybettiğinin kolayca bilinebilecek ve öngörülebilecek bir husus olduğu vurgulanmıştır. Olağanüstü bu durum borçlunun kusurundan kaynaklanmamalıdır.

Zira borçlunun kusurundan kaynaklanan sözleşmenin yeniden uyarlanması yoluna gitmek alacaklı için adil olmayacaktır. Edimler arasındaki denge borçlu aleyhine aşırı ölçüde bozulmuş olmalıdır. Borçludan edimin ifasını istemek dürüstlük kurallarına aykırılık oluşturmalıdır. Son şart olarak borçlu henüz edimini ifa etmemiş ya da ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuş olmalıdır. Bütün koşullar gerçekleştiği takdirde borçlu hâkimden sözleşmenin uyarlanmasını dava yoluyla isteyebilir. Alacaklıyla uzlaşma yoluna gitmektense dava yoluyla sözleşmenin yeniden uyarlanmasını istemek borçlunun lehine olan bir durumdur. Zira mahkemece atanacak bilirkişi ya da bilirkişi kurulunun sunacağı raporla hem her iki tarafın maddi durumları göz önüne alınarak hem de her iki tarafın menfaati gözetilerek sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması borçlunun zarara uğramasını önleyebileceği gibi alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşme de ayakta tutulmuş olur.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E.2013/16898 K.2014/18895 T.13.06.2014

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2010/14-14 K. 2010/15

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E.2012/8250 K.2013/2623 T.07.02.2013

Yargıtay 23.Hukuk Dairesi E.2017/522 K.2017/3267 T. 16.11.2017

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir